TUZ GÖLÜ
1 sayfadaki 1 sayfası
TUZ GÖLÜ
.Ankara'nın güneydoğusundaki Şereflikoçhisar'a yaklaşırken, batıya doğru parlayan ışık size Tuz Gölü'nün yaklaştığını bildirir. Tuz kristallerinin şiddetli beyazlığı ve parıltısı aldatıcı bir biçimde kar ve buz gibi görünür. Kenara yaklaştığınızda bile ayakkabı ve çoraplarınızı çıkarırken kendinizi dondurucu bir duyguya hazırlarsınız. İlk adım sürprizdir, ikincide beklentilerinizi tekrar düzenlersiniz ve üçüncüde ayağınızın altındakinin gerçekten de tuz olduğuna ikna olursunuz. Ve yaşamın en gerekli unsurlarından biri olan tuz hakkında düşünmeye başlarsınız. Tuz, insan vücudunun yüzde 3.5'ini oluşturur. Bu, doğanın dengesinin olağanüstü bir kanıtıdır, çünkü dünya denizlerindeki tuz oranı da yüzde 3.5'tir. Arasıra çamurlu bölgelere batmayı umursamazsanız kauçuk çizmeler giyerek göl boyunca uzun bir yürüyüşe çıkabilirsiniz. Su yüksekliği çoğu zaman birkaç santimetreyle yarım metre arasında değişir, fakat Beyşehir Gölü'nden taşan su kanallar yoluyla Tuz Gölü'ne döküldüğünde derinlik 30-40 santimetre artar. Su seviyesi yükseldiğinde gölün ekolojik dengesi bozulur. Buharlaşma azalır, suyun atmosfer ve yer arasındaki çevrimi düzensizleşir. Tuz Gölü, Melendiz ırmağı, pek çok küçük akıntı ve yeraltı tuzlu su kaynaklarıyla beslenir. Göldeki üç tuz yatağı yılda bir milyon ton, yani Türkiye'nin toplam ihtiyacının %64'ü kadar tuz üretir. Doymuş tuzlu suyun Kaldırım, Kayacık ve Yavşan tuz yataklarına dökülmesine izin verilir ve tuz çökeldiğinde su tekrar çektirilir. Sonra tuz, geniş bir demiryolu ağı boyunca göl kıyısındaki ambarlara doğru yol alan vagonlara doldurulur. Tuz buradan kamyonlarla esasen Şereflikoçhisar'da bulunan özel tuz işleme fabrikalarına götürülür. Burada tuz tüm Türkiye'ye dağıtılmak üzere defalarca kez yıkanır, kurutulur ve paketlenir. Osmanlı döneminde göl etrafında doğal olarak oluşan tuz blokları kırılırdı ve göl kıyısında tüccarlara satılırdı. Tuz develere yüklenir ve her yöne taşınırdı. Sonraki yıllarda ambarlar inşa edildi ve sonra her yıl gölün değişik kısımlarından tuz elde edilmesini mümkün kılan ve raylar arası mesafesi dar olan bir demiryolu kuruldu. Bu, bugün kullanılan daha verimli tuz yataklarının kurulduğu 1970lere kadar devam etti. Tuz Gölü, 1500 kilometrekarelik alanıyla Van Gölü'nden sonra Türkiye'nin ikinci büyük gölüdür. Göl çevresinde ülkenin değişik kısımlarından gelen insanların kurduğu pek çok yeni köy vardır. Burada stok çiftçiliği ve tarım uygulanır. Kıyı kesiminde özellikle kavun ve karpuz tarlalarından çok etkilenirsiniz. Göl sularına batırılan herhangi bir nesnenin kısa sürede tuz tabakasıyla kaplanmasına rağmen göl kıyısına yakın büyüyen kavunlar harika bir şekilde tatlıdır. Burada pek çok çömlekçi bulunur ve ustaların Türkiye'nin ve dünyanın başka hiçbir yerinde üretilmediğini iddia ettiği su kavanozları üretilir.İç Anadolu Bölgesinde yer alan Tuz Gölü Türkiye'nin ikinci büyük gölü olup meydana gelmesi tektoniktir. Tuz Gölü tüm yağışlarını kış aylarında alırken yazın göle giren su yoktur. Göl içinde suyun tuz konsantrasyonu çok yüksek olduğu için suda yaşayan bitkilere rastlanmaz. Göl çevresinde geniş bir alanda çok zayıf tuzcul floraya rastlanır. Tuz Gölü'nü besleyen sular doğuda Şereflikoçhisar'dan geçen Peçenek Suyu, güneyde Eskil'den göle giren Bağlıca ve Kırkdelik suları ile Eşmekaya kaynakları, güneybatıda Tersakan ayağı ile batıda Cihanbeyli'den gelen İnsuyu'dur. Tuz Gölü ile yakın ilişkide olan göller Tuz Gölü ile bir ekosistem bütünlüğü arz etmektedir.Yakın çevresindeki göller Tersakan Gölü, Bulak Gölü ve Kulu Gölleridir. Tuz gölü kışın kapladığı geniş su alanı ile su kuşları için önemli bir kışlama bölgesidir. Uluslararası kriterlere göre A sınıfına giren bir sulak alandır. Kış aylarında çok sayıda Sakarca Kazı gölde barınır ve çevredeki tahıl ekili alanlarda beslenir. İlkbaharda göl içinde oluşan adalarda ve göl kıyısındaki bataklıklarda suna, angıt, çamurcun, büyük yağmurcun, kocagöz, ince gagalı martı, gümüşü martı ve bataklık kırlangıcı kuluçkaya yatmaktadır. Gölün ornitolojik önemi yurdumuzda en büyük flamingo kolonisinin kuluçka alanı oluşudur. Buğday, arpa, şeker pancarı türü ürünler yörenin tarım varlığını oluşturmaktadır. Konya Ovası kapalı bir havzadır, dışarıya akıntısı yoktur. Konya Ovası'nda biriken ve tuzlanmaya neden olan fazla sular drenaj kanalı açılarak Tuz Gölü'ne akıtılmıştır.Drenaj amaçlı inşa edilen bu kanala Konya'nın kanalizasyonu başta olmak üzere çevredeki tüm fabrikaların ve küçük sanayi sitelerinin atıkları da bu kanala bağlanmıştır. Türkiye'nin tuz ihtiyacının %30'unun karşılandığı Tuz Gölü'nün evsel atıklarla kirlenmesi insan sağlığını da tehdit etmektedir. Ayrıca Tuz Gölü ve onunla ekolojik etkileşim içerisinde bulunan alandaki nüfusun çok yoğun olması nedeniyle kontrol edilemeyen kentsel atıklar bölgenin biyolojik değerlerini tehdit etmektedir.
TUZ GÖLÜ VE TURİZM
Ankara'dan Şereflikoçhisar'a doğru ilerlerken batı yönündeki ışıltılarla kendini fark ettiriyor Tuz Gölü. Yoğun beyazlık, tuz kristallerinin tayfları, insan beyninde kaçınılmaz kar ve buz çağrışımı yapıyor. Ayaklarınızı kıyıdaki bir karış suya sokana kadar da bu duygudan kurtulamıyorsunuz. Donma derecesine yakın bir ısıya hazırlıyor beden kendini. İlk adım şaşırtıyor, ikincisi alıştırıyor, üçüncüsü ayaklarınızın altındakinin tuz olduğunu kabul ettiriyor. Ve tuzu düşünüyorsunuz: Yaşamın en önemli uzantılarından, hatta vazgeçilmezlerinden biri... Bedenimizde yüzde 3.5 oranında bulunan tuz... Doğanın dengesine eşsiz bir göndermedir bu, çünkü dünya denizlerindeki tuz oranı da yüzde 3.5! Melendiz Suyu dışında birkaç küçük dere ve yeraltı tuzlu su kaynakları ile beslenen Tuz Gölü'nde bulunan üç tuzlada, Türkiye'nin yıllık tuz ihtiyacının yüzde 64'ü olan 1 milyon ton tuz elde ediliyor. Tekel tarafından işletilen Kaldırım, Kayacık ve Yavşan tuzlalarındaki tuz yataklarına dönem dönem verilen doymuş tuzlu su, bir süre sonra çekiliyor. Çökelmiş olan tuz, kazma kürek kullanılarak zeminden alınıyor, vagonetlere yüklenerek geniş bir raylı ulaşım sistemiyle kıyıdaki depolara ulaştırılıyor. Depolarda kamyonlara yüklenen tuz, Şereflikoçhisar'da yoğunlaşan özel işletmelerde yıkanıyor. Havuzlarda tekrar tekrar yıkanan tuz çuvallanarak sanayide kullanılmak üzere Türkiye'nin dört bir yanına dağıtılıyor. Osmanlı döneminde ise kendiliğinden oluşan tuz bloklarını kırararak hemen gölün kıyısında satarlarmış, sonra da develere yükleyerek dağıtımını yaparlarmış. Zaman içinde depolar oluşturulmuş. Göle, pâreli hat denilen bir ana dekovil hattı döşenmiş. Böylelikle her yıl gölün değişik bölümlerinden tuz toplanmaya başlanmış. 1970'lere kadar uygulanan bu yöntemin elverişli olmaması nedeniyle vazgeçilip, halen kullanılmakta olan tuzlalar inşa edilmiş. 1500 kilometrekarelik yüzölçümüyle Türkiye'nin ikinci büyük gölü olan Tuz Gölü'nün çevresindeki yerleşimlerde tarım kültürünün ve göçün ağırlığı hissediliyor. Göç, Türkiye'nin birçok bölgesindeki karakteristik özelliğini burada da koruyor. Geçmiş yıllarda farklı coğrafyalardan kalkıp gelen değişik kültürler göl çevresinde köylerini kurmuş durumda... Hayvancılık ve tarımsal üretimin yapıldığı göl çevresinde en dikkat çekici yan, gölün hemen kıyısında üretilen kavun ve karpuz... Göl suyuna bırakılan herhangi bir nesnenin çok kısa bir sürede tuzdan bir örtüyle kaplanmasına rağmen, kıyıda yetiştirilen kavun ve karpuzların şekerpare kıvamında bir tatlılığa sahip olması insanı hayrete düşürüyor. Tarımsal kültürün uzantısı olarak değerlendirilebilecek olan testi yapımı da bölgede son derece farklı. Ustaların iddiasına göre yalnızca Türkiye'de değil, tüm dünyada tuz testisi'ni yalnızca onlar yapıyorlarmış. Babadan oğula geçen bu üretimin esası toprağa tuz katılarak, terleyebilen testiler yapmak. Bu testiler özellikleri sayesinde buzdolabı işlevi görüyor ve yüksek sıcaklıkta dahi suyu soğuk tutuyorlar. 200 testilik toprağa on kilo kadar tuz katıyorlarmış. Bu oran son derece hassas. Tuz fazla konduğunda, pişme aşamasında testi patlıyor, az konduğunda ise terleme gerçekleşmiyormuş. Tuz testisinin özellikleri burada bitmiyor. Sıradan bir testi, taze suyun kokusunu ve tadını bozmadan ancak beş-altı ay koruyabilirken, tuz testisi dört-beş yıl boyunca suyun tazeliğini koruyabiliyor. Tuz Gölü civarında tarihe ışık tutabilecek kalıntılar henüz yeterince araştırılmış değil. Roma Dönemi'nde yapıldığı sanılan, gölün doğu yakasıyla batı yakasını birleştiren kaldırımlı yol, Şereflikoçhisar ile Haymana yönündeki Kulu arasında bir köprü oluşturuyor. Eski dönemlerde kervanların batağa saplanmamaları için yolun iki yanına dikilmiş mermer sütunların önemli bir kısmı halen mevcut. Yol ise, yığma toprakla göl seviyesinden yaklaşık bir metre yükseltilmiş durumda. Gölün iç kesimlerinde yer alan ve Büyükada denilen adada da küçük bir kilise kalıntısı ile yine Roma Dönemi'ne ait, yol güvenliği için kurulduğu sanılan bir muhafız barınağının kalıntılarına rastlamak mümkün. Diğer yandan, bölgede sıkça görülen kızıl kaya dikitleri ise, köylülerin iddiasına göre 1. Dünya Savaşı'nda hayatlarını yitiren insanların mezar taşları... Çok sayıda höyüğün bulunduğu bölge, turistlerin de ilgisini çekiyor. Kapadokya turlarının uğrak yerlerinden biri olan Tuz Gölü'ne gelen ziyaretçiler, berrak suyun altında gümüş gibi parıldayan tuzun üzerinde yürürken heyecanlarını gizleyemiyorlar. Tedirgin adımların sıçrattığı su eteklerinde, pantolonlarında önce bir su lekesi yaratıyor; hiç önemsemeden gölde yürüyüşün tadını çıkartıyorlar. Sanki dünya dışı bir coğrafyanın, bembeyaz bir gezegenin ziyaretinden dönüyormuşçasına otobüslerine geri döndüklerinde, kuruyan su lekesinin geride bıraktığı ince tuz tabakası, ömürleri boyunca hatırlayacakları bir anının billur izini bırakıyor onlarda.
TUZ GÖLÜ VE TURİZM
Ankara'dan Şereflikoçhisar'a doğru ilerlerken batı yönündeki ışıltılarla kendini fark ettiriyor Tuz Gölü. Yoğun beyazlık, tuz kristallerinin tayfları, insan beyninde kaçınılmaz kar ve buz çağrışımı yapıyor. Ayaklarınızı kıyıdaki bir karış suya sokana kadar da bu duygudan kurtulamıyorsunuz. Donma derecesine yakın bir ısıya hazırlıyor beden kendini. İlk adım şaşırtıyor, ikincisi alıştırıyor, üçüncüsü ayaklarınızın altındakinin tuz olduğunu kabul ettiriyor. Ve tuzu düşünüyorsunuz: Yaşamın en önemli uzantılarından, hatta vazgeçilmezlerinden biri... Bedenimizde yüzde 3.5 oranında bulunan tuz... Doğanın dengesine eşsiz bir göndermedir bu, çünkü dünya denizlerindeki tuz oranı da yüzde 3.5! Melendiz Suyu dışında birkaç küçük dere ve yeraltı tuzlu su kaynakları ile beslenen Tuz Gölü'nde bulunan üç tuzlada, Türkiye'nin yıllık tuz ihtiyacının yüzde 64'ü olan 1 milyon ton tuz elde ediliyor. Tekel tarafından işletilen Kaldırım, Kayacık ve Yavşan tuzlalarındaki tuz yataklarına dönem dönem verilen doymuş tuzlu su, bir süre sonra çekiliyor. Çökelmiş olan tuz, kazma kürek kullanılarak zeminden alınıyor, vagonetlere yüklenerek geniş bir raylı ulaşım sistemiyle kıyıdaki depolara ulaştırılıyor. Depolarda kamyonlara yüklenen tuz, Şereflikoçhisar'da yoğunlaşan özel işletmelerde yıkanıyor. Havuzlarda tekrar tekrar yıkanan tuz çuvallanarak sanayide kullanılmak üzere Türkiye'nin dört bir yanına dağıtılıyor. Osmanlı döneminde ise kendiliğinden oluşan tuz bloklarını kırararak hemen gölün kıyısında satarlarmış, sonra da develere yükleyerek dağıtımını yaparlarmış. Zaman içinde depolar oluşturulmuş. Göle, pâreli hat denilen bir ana dekovil hattı döşenmiş. Böylelikle her yıl gölün değişik bölümlerinden tuz toplanmaya başlanmış. 1970'lere kadar uygulanan bu yöntemin elverişli olmaması nedeniyle vazgeçilip, halen kullanılmakta olan tuzlalar inşa edilmiş. 1500 kilometrekarelik yüzölçümüyle Türkiye'nin ikinci büyük gölü olan Tuz Gölü'nün çevresindeki yerleşimlerde tarım kültürünün ve göçün ağırlığı hissediliyor. Göç, Türkiye'nin birçok bölgesindeki karakteristik özelliğini burada da koruyor. Geçmiş yıllarda farklı coğrafyalardan kalkıp gelen değişik kültürler göl çevresinde köylerini kurmuş durumda... Hayvancılık ve tarımsal üretimin yapıldığı göl çevresinde en dikkat çekici yan, gölün hemen kıyısında üretilen kavun ve karpuz... Göl suyuna bırakılan herhangi bir nesnenin çok kısa bir sürede tuzdan bir örtüyle kaplanmasına rağmen, kıyıda yetiştirilen kavun ve karpuzların şekerpare kıvamında bir tatlılığa sahip olması insanı hayrete düşürüyor. Tarımsal kültürün uzantısı olarak değerlendirilebilecek olan testi yapımı da bölgede son derece farklı. Ustaların iddiasına göre yalnızca Türkiye'de değil, tüm dünyada tuz testisi'ni yalnızca onlar yapıyorlarmış. Babadan oğula geçen bu üretimin esası toprağa tuz katılarak, terleyebilen testiler yapmak. Bu testiler özellikleri sayesinde buzdolabı işlevi görüyor ve yüksek sıcaklıkta dahi suyu soğuk tutuyorlar. 200 testilik toprağa on kilo kadar tuz katıyorlarmış. Bu oran son derece hassas. Tuz fazla konduğunda, pişme aşamasında testi patlıyor, az konduğunda ise terleme gerçekleşmiyormuş. Tuz testisinin özellikleri burada bitmiyor. Sıradan bir testi, taze suyun kokusunu ve tadını bozmadan ancak beş-altı ay koruyabilirken, tuz testisi dört-beş yıl boyunca suyun tazeliğini koruyabiliyor. Tuz Gölü civarında tarihe ışık tutabilecek kalıntılar henüz yeterince araştırılmış değil. Roma Dönemi'nde yapıldığı sanılan, gölün doğu yakasıyla batı yakasını birleştiren kaldırımlı yol, Şereflikoçhisar ile Haymana yönündeki Kulu arasında bir köprü oluşturuyor. Eski dönemlerde kervanların batağa saplanmamaları için yolun iki yanına dikilmiş mermer sütunların önemli bir kısmı halen mevcut. Yol ise, yığma toprakla göl seviyesinden yaklaşık bir metre yükseltilmiş durumda. Gölün iç kesimlerinde yer alan ve Büyükada denilen adada da küçük bir kilise kalıntısı ile yine Roma Dönemi'ne ait, yol güvenliği için kurulduğu sanılan bir muhafız barınağının kalıntılarına rastlamak mümkün. Diğer yandan, bölgede sıkça görülen kızıl kaya dikitleri ise, köylülerin iddiasına göre 1. Dünya Savaşı'nda hayatlarını yitiren insanların mezar taşları... Çok sayıda höyüğün bulunduğu bölge, turistlerin de ilgisini çekiyor. Kapadokya turlarının uğrak yerlerinden biri olan Tuz Gölü'ne gelen ziyaretçiler, berrak suyun altında gümüş gibi parıldayan tuzun üzerinde yürürken heyecanlarını gizleyemiyorlar. Tedirgin adımların sıçrattığı su eteklerinde, pantolonlarında önce bir su lekesi yaratıyor; hiç önemsemeden gölde yürüyüşün tadını çıkartıyorlar. Sanki dünya dışı bir coğrafyanın, bembeyaz bir gezegenin ziyaretinden dönüyormuşçasına otobüslerine geri döndüklerinde, kuruyan su lekesinin geride bıraktığı ince tuz tabakası, ömürleri boyunca hatırlayacakları bir anının billur izini bırakıyor onlarda.
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz